KESİNLİKLE İZLENMELİ
yakın zamanda izlediğim en iyi ve en estetik dizilerden biriydi. şekilsel açıdan da içeriksel açıdan da takdire şayan kesinlikle.ben normalde müziklere dikkat etmem ama sahneler için seçilen müzikler duyguları o kadar iyi yansıtıyor ve güçlendiriyor ki şaştım kaldım. birkaç yerde sırf müzikler yüzünden ağladım. bunun yanında kurgu ve anlatı da yine tam olması gerektiği gibiydi. hızlı akışı olan bir dizi değildi ama asla sıkmıyordu, gereksiz olay ve saçmalıklar yoktu; akış bozulmadan 5 bölüm boyunca devam etti. mekanlar, dekorlar ve renkler de çok iyi seçilmişti. söylemeden edemeyeceğim, biçimde beni en çok etkileyen şeylerden bir diğeri de anlatı içinde yer alan izleklerdi. defterlere serbest çağrışım ile yazılan ya da rastgele okunan kelimeler bu izleklerden birisiydi mesela. o kelimeler olayları ve durumları özetler nitelikteydi; hikayenin akışı, karakterlerin duyguları o kelimelerden okunabiliyordu. önemli küçük detaylar... kesinlikle emek harcanmış bir dizi.
biçimin yanında biraz içeriğe de değinmek istiyorum: benim için bu dizinin en önemli artılarından biri de -kesinlikle- problematikliğin diğer popüler bl'lere nazaran az olmasıydı. yok demiyorum, birkaç bölüm boyunca çiftimizin ne kadar toksik bir ilişkilenme içine girdiğine şahit olacaksınız ama şahsen bunu affedebiliyorum çünkü pişmanlıklar ve değişimleri de görüyoruz devamında. hiç kimse kusursuz değildir, ben de problematik davranışlar içine girebiliyorum. önemli olan bunları fark edebilmek, eleştiriye açık olmak, öz eleştiri yapabilmek ve en sonunda da özür dileyip bu problematiklerin tekrarlamaması için uğraşmaktır. medyada lgbti+fobi gözükmesin demiyorum ama görünüyorsa da bu romantize edilmemeli. "tharntype" çok sevilen bir bl ama bir homofobiğin, bir şiddet failinin, bir ayrımcının nasıl romantize edildiğini ve bu durumun "aşk" adı altında nasıl meşrulaştırıldığını görüyoruz. bu işte problematik olan. "i told sunset abut you"nun dizi böyle değil. karakterler birbirlerine karşı sorunlu davranışlarını fark ediyor, sessiz bir özür ve anlaşma ile çözüm yolunda adım atıyorlar. kalbimi çok kırdı bu dizi ama asla politik bir kırgınlık değildi bu. klişelerden de olabildiğince kaçınılmış bunu da ekleyeyim.
son olarak, tekrar etmekte fayda var diyerekten: kesinlikle izlemeye değer.
update (25.12.2020): izledeğim çoğu bl'de beni en çok rahatsız eden şey karakterlerin fazla normatif ve aşırı maskülen olmasıdır. sanki karakterleri yaratan kişiler bu karakterlerin de "heterolar gibi normal(!)" olduğunu ispatlamak istercesine maço, sahiplenici, sert, duygusuz vb. yazarlar karakterleri. onlar da erkektir. kendi adıma konuşmak gerekirse ben bu tiplemeden çok sıkıldım. ben artık maço erkekler görmek istemiyorum. artık bana feminenliğiyle barışık, sürekli erkekliğini kanıtlamaya çalışan, pasif/aktif gibi ikiliklerden kurtulmuş karakterler görmek istiyorum. bu dizi bir açıdan bana bunu sağladı. ana karakterlerden birinin cinsiyetini sorgulaması o kadar önemli bir olaydı ki benim için anlatamam. başka hiçbir bl'de benzerini görmedim çünkü çoğunda tüm karakterler aşırı maskülendi. maskülen mi olmamız gerekiyor? neden? neden masküleniteyi bu kadar popülerize ediyoruz halbuki çok toksik bir şeyken?
kendimi keşfetme sürecinde ben de yaşadım bunu. maskülen değilim, olmak da istemiyorum. "acaba yanlış(!) bedende mi doğdum?" diye sorgulamıştım. bu dizide de bunu görmek karakter ile bir ortaklık kurmamı sağladı. bu sorgulamayı tek yaşan kişi ben de değilim birçok insan bu süreçlerden geçiyor, hepimize dayatılan bazı cinsiyet normları var ve bunların altalarında eziliyoruz. diğer LGBTİ+ temalı dizilerde, bl'lerde bunları neden göremiyoruz? niye tüm karakterler aşırı maskülen, kavgacı, aşırı kıskanç, neden hepsi kaslı, yakışıklı?eğer bu yazıyı okuyan varsa lütfen artık bu tür klişeleri romantize etmeyi keselim. "erkeklerden değil sadece senden hoşlanıyorum gibi" cinsel yünelimleri utanılacak, kabul edilemeyecek bir şey haline getiren klişelerden; "seviyorum ki kıskanıyorum" gibi şiddet dolu ilişkileri romantize eden; "erkek adam şunu yapar" gibi maskülenliği öven ama feminenliği aşağılayan klişeleri popüler etmeyelim. bu bizlere zarar veriyor, bunu fark etmemiz lazım.
Esta resenha foi útil para você?
AŞIRI PROBLEMATİK
tek kelimeyle korkunç bir dizi. LGBTİ+fobi, psikolojik ve fiziksel şiddet,.. problematik ne ararsanız var ve bunlar bir de romantize edilip aklanıyor. başladığım bir şeyi bitir(e)memekten hiç hoşlanmam ama bir süre sonra bu diziyi bunca problematikliğine rağmen neden hala izlemeye devam ettiğimi sorgulayıp bırakmam gerektiğine karar verdim. daha fazla izlemeye dayanamadım resmen.en çok üzüldüğüm şeyse birçok listede yer alması ve genelde seviliyor olması. aşkolar zorba, eleştiri kabul etmeyen, asla özür dilemeyen, kendini düzeltmek için gram çabası olmayan bir homofobik var, bir geyle ilişkide olması hiçbir şeyi değiştirmez. kendisi hala nefret suçu failidir, ayrımcıdır.
Esta resenha foi útil para você?
Até nos Encontrarmos Novamente: A Série
2 pessoas acharam esta resenha útil
İZLEDİĞİM EN İYİ BL'LERDEN BİRİ
bu diziyi diğer izlediğim tüm BL'lerden ayıran en temel özelliği LGBTİ+fobinin romantize edilmemesi ve aklanmıyor oluşu. diğer birçok popüler BL'de görülebilecek "heteronun geye dönüşmesi" gibi, "homofobikler gizli geydir" gibi, "aşığım ki kıskanıyorum" gibi şiddeti, ayrımcılığı aklayan ve romantize eden zırvalar, alt metinler yok ya da minimal düzeyde bu dizide. dolayısıyla diziyi izlerken çok fazla cringe olmadım, tetiklenmedim. Tabii bu tüm okulun iki erkeğin ilişkide olamasını fetişize ediyor ve dizinin bunu aklıyor oluşu gerçeğini değiştirmiyor. benim gözüme çarpan yegane problematik kısım da buydu.bunun dışında karakterler ve ilişkileri tatlı. benim kişisel favori çiftim win ve team, ilişkilerinin gelişimini çok görememiş olsam da. ikisi de gözüme aşırı hitab ediyor. ay ne kadar çekici insanlar öyle. ana çiftin ilişkisi ise aşırı pofidik, ponçik, kalp ısıtıcı bir ilişki. birbirlerini kıskanıyorlar ama bu aşırıya kaçmayan, psikolojik şiddete varmayan, birbirlerinin kişisel sınırlarını ihlal etmeyen kıskançlık.
genel anlamda hikayeyi oldukça sevdim. anlatıyı bozan, genel kurgudan uzaklaşılan bir kısım, olay olduğunu hatırlamıyorum. gerilim yaratmak uğruna eklenmiş saçma sapan olaylar izlemedim. hikaye tüm dizi boyunca aheste ama sağlam adımlarla ilerledi. tek problem gördüğüm olay: suçu günahı olmayan dean'e asıl suçlululardan biri olan korn'un babasından defalarca özür diletilmesi oldu. korn o şerefsiz herif yüzünden ölmüş ama herif ağzını bile açmazken dean defalarca özür diliyor. niye? korn intihar ettiği için mi? intahara sürükleyen zaten o şerefsiz herif değil miydi? birisini ölüme gönderdikten sonra özür dahi dileyemiyorken pişman olsan ne yazar? dean'e haksızlık edildi o anlarda.
içerikten şekle geçecek olursak ise şunları söyleyebilirim: dizinin her bölümü sanki bir film gibiydi. kendi deneyimlerimden yola çıkarak söylüyorum, diziler genelde uzun süreli yayınlar oldukları için estetiklikleri ile çok uğraşılmayan, oraya verilecek emeğin başka yerlere aktarıldığı yapımlardır. sinematografi mesela çok geri planda kalır. bu dizide ise böyle değildi. her sahne kameranın estetik bir biçimde kullanıldığını düşünüyorum.
yine benzer şekilde anlatı (narrative) de oldukça iyi kurgulanmış ve işlenmişti. yavaş akıyordu ama estetize ediyordu. dolayısıyla arda üç film izlemişim gibi bir yorgunluk oluştursa da art arda üç bölüm izlemekten keyif alıyordum.
oyunculuk hakeza çok iyiydi. aşırı duygusal sahnelerde dahi oyuncular duyguları verebiliyordu. başka bir sahnede komediyi de elden bırakıyordular. bir tek manow karakterinin oyuncusundan emin değilim ama o da aşırı karikatürize bir tipi oynaması gerektiği için bu belirsizliği yarattı sanırım bende.
not: türkiyeden bir izleyici olarak umarım diziye yaptığım eleştirilerim kültürel cehalet ve saygısızlık içermiyordur. olabildiğince bunu yapmamaya dikkat ediyorum ama yaptıysam içten bir özür diliyorum.
Esta resenha foi útil para você?
Esta resenha pode conter spoilers
sarsıcı bir hikâye. cinsel şiddet travması olanların izleyip izlememek konusunda dikkatli düşünmelerini öneririm. bu dizi yüzünden yeniden yaşadığım travmalarımın uykumu kaçırmasını beklemiyordum, bas karakterini gerçekten kendimi yakın bu kadar yakın hissetmemle alakalı muhtemelen.her neyse.
bl endüstrisini gündemleştirmeleri açısından "lovely writer" ile ortaklaşması bir yana bu iki dizi birbirinden oldukça farklı. "lovely writer" daha dünyaya pembe gözlüklerle bakan bir dizi, mesela oradaki sorun cinsel şiddet değil. Bunun yanı sıra "call it what you want"ta prodüktörlerin oyuncuların hayatında daha fazla kontrol sahibi olduğu da görülecektir. Zaten ilkinde daha komedi unsurları yoğunken ikincisinde dram daha baskın. Dolayısıyla ikincisinin eleştirel yönü daha kuvvetli demek de bence yanlış olmayacaktır.
hikâye gerçekten derinlikli ve çok boyutlu. çerezlik bir dizi olmadığı kesin. nitekim ben anlatımını güçlü bulamadım. olayları algılamam çok zor oldu. "şu an ne oluyor? niye bunlar birbirlerine böyle bakıyor? bu çocuk niye bu kadar depresif?" diye sorgulamadan edemedim. tabii bu belirsizlik halinin son iki bölümle aniden son bulması nedeniyle üzerimde bir şok etkisi bıraktı dizi. dolayısıyla benim güçlü bulmadığım bu nokta aslında bilinçli tercih edilmiş bir yöntem.
diziyi öne çıkaran bir diğer unsuru ise oyunculuk. bas'ı oynayan kişi gerçekten oldukça iyi bir oyuncu. "until we meet again"deki pharm karakterini oynayan oyuncu gibi travmatik deneyimlerle yüzleşen bir karakteri oynuyor ve duyguyu geçirmek konusunda oldukça başarılı. marco ise fazla konuşan bir karakter değil ama mimikleri anlatmak istediği her şeyi zaten anlatıyor. çok fazla duygusal sahnesini görmedik ama genel anlamda bas gibi onu da bayağı beğendim. diğer oyuncuların ise çok da bahsedecek bir ayrıksılığı olduğunu düşünmüyorum. kötü değiller ama ahım şahım bir oyunculukları da yok. hatta diziyi bas ve marco taşıyor demek bile yanlış olmaz bence.
favori karakterlerim bas ve marco olduğu için ikinci sezonu sabırsızlıkla bekliyorum diyerek bitireyim bu yorumumu.
Esta resenha foi útil para você?
muh-te-şem!!!
izlediğim en iyi bl'lerden biri. bayıldım. tek kelime ile harikaydı.klişe hikayelere bulaşmadan, lgbti+fobi kusmadan böyle bir dizi çıkarmaları muhteşem. karakterler yapay değil. (oyuncuların yönelimlerine dair bir bilgim yok) heterolar; zorla, sırf popüler ve para kazandırıyor diye bir bl dramada oynamayı kabul etmiş de yapay ve gerçekçi olmayan bir rol kesmişler gibi hissettirmiyor. hikaye aktıkça karakterler derinleşiyor, birbirlerini tanıyor, arada bir bağ kuruluyor ve... mutlu son. karakterler de gerçekten çok iyi. ilk başta seo joon karakterinden hiç emin olamamıştım, hiç gerçekçi gelmiyordu ama hikaye ilerledikçe kendisini tanımadığım için böyle hissettiğimi anladım. ji woo ise... ona söyleyebileceğim hiçbir şey yok. aşığım ona. gözlerimi kendisinden alamıyorum. iyi kalpli, sakin, saygılı,... tam bir iyi aile çocuğu, pamuk şeker tatlılığında bir kişilik. o kadar isterdim ki hayatımda ji woo gibi biri olsun! ah, ah!
o kadar mutluyum ki bu diziyi izlediğim için. takıntılar, saplantılar, kıskançlık, lgbti+fobi, cinsel şiddet olan ve bunların romantize edildiği onca diziden o kadar yorulmuştum ki bu dizi ilaç gibi geldi. umarım buna benzer ama biraz daha uzun daha fazla yapım çıkar da doya doya izlerim.
çekimler çok iyi, kameramanlar ve yönetmen çok iyi iş çıkarmış, çok estetik bir yanı da var dizinin. her şey, her sahne detaylıca düşünülmüş. gerekli yerlerde hikayede ilerlemeden biraz beklenilmiş; duygular sindirilsin, anlaşılsın diye es verilmiş. akıştaki bu yavaşlamalar da benim için olmazsa olmaz bir şey zaten. hiç sevmiyorum böyle maratondaymış gibi hızlı hızlı akan dizileri. o duygu dolu sahneleri bir yaşayalım. oyuncunun yüzündeki mimiklerden, söylenmeyenleri anlamaya çalışalım. bu arada oyuncular da gerçekten çok iyiydi. o hikayenin yavaşladığı anlarda her şeyi çok iyi geçirdiler, özellikle de ji woo'yu oynayan kişi.
son olarak şunu söyleyeyim: izleyin, izletin. pişman olmayacaksınız.
Esta resenha foi útil para você?
MEH
yazık...aslında iyi ilerleyen bir diziydi ama final bölümünü anlatacak tek kelime: rezalet.
lee yeon'un göz alıcılığına ise... dilim tutuluyor ona baktıkça ama allah tipine vermiş, karakterinden almış. böyle bir karakterle asla ilişkilenmezdim. buram buram lovebombing kokuyor. Ji A karakterini oynayan oyuncuyu sevdim, iyiydi. bir bedene sahip iki karakteri oynamak oldukça zor olsa gerek ama iyi bir biçimde başardı bunu bence. bir de lee rang bebek var... yanaklarını mıncırmak istiyorum onun, "uu hanimiş hanimiş" diye diye.
favori karakterim ise nine. acıların kadını. çok haksızlık edildi ona çok.
genel anlamda dizi çok iyi başladı, sürükleyici ve merak uyandırıcıydı ama bu özellikleri bölümler ilerledikçe azaldı ve klişe bir aşk öyküsüne dönmeye başladı. final ise her şeyin saçma sapan bir hal altığı zirve. dolayısıyla ne çok iyi ne çok kötü bir dizi. en azından para harcanmış.
not: şu an korona salgınında oluşumuz yetmiyormuş gibi bir de dizide veba salgını izliyoruz.
Esta resenha foi útil para você?
KLİŞE, CRİNGE, PROBLEMATİK.
"enemies to lovers" kurguları problematikliğe oldukça elverişlidir zaten ve bu dizi de oldukça problematik. bolca şiddet, taciz, aşağılama, zorbalık içeriyor... bunlar romantize edilebilecek şeyler değil. lise yıllarımı bana zehir eden fobik zorbaları kimse bana sempatik hale getiremez. arkamdan konuşan, benimle alay eden insanlar bunlar; onlar yüzünden soyunma odasına giremezdim ben; bir de dizilerde bu tarz insan müsveddelerinin ne kadar "iyi kalpli(!)" olduklarını mı izleyeceğim. beş bölüm izlemeye bile zor katlandım.izlemeyin izletmeyin.
Esta resenha foi útil para você?